Sodom ve Gomore, Tevrat’ta geçen Lut ve İbrahim devrinde, türlü ahlâk bozuklukları yüzünden Tanrı’nın gazabına uğramış iki şehirdir. Tekvin’in on sekizinci bölümünde şöyle bahsedilir.
“Ve Rab. Sodom ve Gomore’nin feryadı çoğalıp onların günahı pek büyük olduğu için şimdi yere inip bana gelen feryada göre hareket edip etmediklerini göreyim, etmediler ise bileyim, dedi. O zaman İbrahim yaklaşıp iyileri de kötülerle beraber helâk edecek misin? Belki şehrin içinde elli altmış iyi kimse bulunur. İmdi elli altmış iyi için o mahalli affetmeyip de helâk eder misin? Hâşâ ki sen iyi ile kötüyü bir arada öldüresin”
İstanbul’un düşman işgâli altındaki durumu yazara, Sodom ve Gomore’yi çağrıştırıyor. Sadece İstanbul değil, Düyûn-u Umumiye’nin eski yüksek memurlarından Sami Bey’in portmantosu da işgâl altındaydı. İşgâl kuvvetlerinin renk renk askerî kaputları, pelerinleri, kasketleri ile tıka basa yüklü bulunan portmanto o gece evin davetli profilini yansıtıyordu.
Alafranga ve çıkarcı olan Sami Bey, Beyoğlu’nda sürdürdüğü işlerinden dolayı işgal kuvvetleri ile iyi geçinmeyi ilke edinmiştir. Özellikle İngiliz Subayı Captain G. Jackson Read’in kendi evine rahatlıkla girip çıkmasını menuniyetle karşılamaktadır. Sami Bey’in esmer güzeli kızı Leylâ, zeka ve bilgi açısından diğer Türk kızlarından farklıdır ve bu da İngiliz Subayının ilgisini çekmektedir. Başta İngiliz subayları ve sonra Fransız subayları yozlaşmış, modernlik peşindeki tüm Türk kadınlarının ilgi odağıdır. Kendi değerlerine yabancı, Batı hayranı, haz ve eğlence peşinde koşan bu kadınlar hayattan daha fazla zevk alabilmek için çılgınlıklarının dozunu her gün her saat artırmaktadır.
Leyla, akrabası Necdet’le nişanlı olmakla birlikte yabancı hayranlığı ve serbest davranışları sayesinde Jackson Read ile arkadaşlığını sürdürmektedir. Necdet, işgal kuvvetlerine karşı öfkelidir ve onların sebestçe nişanlısının evine girip çıkmasından rahatsızdır. Sami Bey ise harp durumunda olunduğunu, “mağlup bir memleketi işgâl etseydik benzer şeyleri bizim de yapacağımızı” iddia ederek işgâlcileri mâzur göstermeye çalışmaktadır.
İşgâl kuvvetlerinin, elkoyduğu evlerini ve eşyalarını salon toplantılarında onlara yakın olarak kurtarmayı çözüm olarak görenler de vardır, salon davetlileri arasında.
Necdet, hem yabancı askerlerin evlerinin baş köşelerine kadar memnuniyetle kabul edilmesinden rahatsız oluyor, hem de Anadolu’ya geçip millî kuvvetlere katılma irâdesi gösteremiyor. O da nişanlısının güzelliğine ve tavırlarına olan tutkusu ile günden güne bu çürümüşlüğe uyum sağlamaya çalışıyor.
Captain George Marlov ise, İstanbul’a doğunun egzotik ve güçlü delikanlıları ile birlikte olmak hülyâsı ile gelmiştir. Istanbul sosyetesinin ileri gelen güzel kadınlarından Azize Hanım, aradığı aşkı George Marlov’da bulacağını hayal ederken, Marlov aradığı aşkı Azize Hanım’ın Kocası Adnan Bey’de bulmuştur. Adnan Bey için Marlov’la olan ilişkisi heyecânını kaybetse de, yasal olmayan yollardan açtığı kumarhânenin sürekliliği için işgâl kuvvetlerinin desteğine ihtiyacı vardır. Nermin Hanım ise cemiyete olan uyumsuzluğunu, Amerikalı ressam hemcinsinin kollarında avutmaya çalışmaktadır.
Captain Marlov, İstanbul tutkusu yüzünden Türkçe konuşmayı ve yazmayı önceden öğrenmiştir. O nedenle, İstanbul’daki siyasi olayların yürütülmesi, kabine değişiklikleri ve payitahtla Anadolu arasında gizli haber almayı düzenleme ve yürütme işleri kendisine verilmiştir.
Captain G. Jackson Read, Leylâ ile flört etse de sayısız Türk ve Levanten kadınla gönül ilişkisi yaşamaktadır. Onların gönlünü kazanmak için özel çaba sarf etmesine gerek kalmadan, kadınlar onun etrafında pervâne olmaktadır. Ancak, Jackson Read çeşitliliği artırmak, doğunun alaturkalığını yaşamak için Şehnaz Sultan’la da aşk ilişkisine girişmiştir.
Jackson Read sayısız kadınla gönül eğlendirirken bir yandan da Leylâ ile at gezileri yapmaktadır. Necdet, nişanlısına söz geçiremediği halde, Jackson Read ile nişanlısının arasındaki ilşkinin normal arkadaşlıktan öte olup olmadığını anlamak için sürekli tetiktedir ve bu yüzden ruh sağlığını kaybetmek üzeredir.
Sosyete kadınları arasında da görkemli davetler verme yarışı vardır. Katılımcı sayısı, katılımcı profili, yapılan masrafın miktarı, kendi aralarında bir itibar göstergesi sayılıyordu. Madam Jimson, evli olduğu halde o da diğerleri gibi yabancı subayların peşinden koşmaktadır. Eşler de bu durumları sukûtla karşılamaktadır.
Öbür tarafta da Anadolu’da babaları savaşa gitmiş yavruların beşiğini sallayan temiz ve sabırlı kadınlar, vücutlarını kendilerine teslim edilmiş kutsal bir emanet gibi saklayan genç kızlar, vatan mücadelesini anlatan gazeteyi kıvırıp cebine yerleştirirken kendisini dünyanın hazinelerine sahip bir adam gibi hisseden fakir vatandaşlar vardı.
Necdet, bütün vicdan azâbıyla o tarafa gidip, geldiği yerin çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu anlatmak isterdi. Demek isterdi ki asıl işgâl, asıl istilâ öbür tarafta oldu. Düşman çamurlu çizmeleriyle bizim evlerimize kadar girdi; Ne diyorum- bizim yataklarımıza kadar!- Halbuki sizin yalnız sokaklarınızda dolaşabiliyorlar. Sizin evleriniz sarılmış kalelerdir. Fakat henüz zaptolunmamıştır. Öbür taraftakilerin hepsi birer birer düştü!
Kızlarımızı, karılarımızı ve dudak yüzü görmemiş nazlı sevgililerimizi ellerimizden aldılar ve onlara gözümüzün önünde istediklerini yaptırdılar ve kızı kızla, erkeği erkekle kızıştırdılar ve bütün tabii zevklere, tabii olmayan zevklere, zevklerin zehrini, ıstırabını, azabını kattılar. Her birimizi bir ayrı çırpınışla oynatmaya başladılar.
Madam Jimson ölen zengin kocasının ardından çıkan secere kayıtlarında soyunun Türk olarak tespit edilmesine şiddetle karşı çıkarken büyük zaferden sonra kendisinin Türk olduğunu ispatlamaya çalışması büyük çelişkiydi.
Gerek yabancı subaylar gerekse İstanbul sosyetesinin o günkü temsilcileri, eğlenmeyi ve hayattan zevk almayı ön plana aldıkları için eğlence ve karmaşık aşk ilişkilerine kapılmışlardır. Haz odaklı yaşayanlarda olduğu gibi hazzın dozunu artırmak için her seferinde farklı ve daha cüretkâr şeyler denerler. İstanbul, işgali sona erdiğinde doğaya ve insanlığa aykırı yaşayanlar, kendi yaşam tarzlarının sürdürülemez olduğunu görmüşlerdir ve bozguna uğramışlardır.
Kadın ve erkek arasında doğal şekilde yaşanması gereken aşk ve cinsellik, erkekler ve kadınlar arasında kendi cinsine yönelerek yaşandığında Lut zamanı ve Roma’nın son zamanlarında olduğu gibi toplumların çöküş dönemlerini yansıtmaktadır. Günümüzde de toplumdan kopuk bireycilik, ânı yaşamak, “dil din ırk olmadan herkes aynıdır” söylemleri, insanları binlerce yıldır biriktirdiği, oluşturduğu kültüre yabancılaştırarak köksüzlüğe, hiçliğe itmekte, doğal olanı küçümseme tutumları yine insanı doğal eşe yabancılaştırmakta, kendi cinsine itmektedir.
Ne zaman ki, toplumlar köklerinden, amaçlarından uzaklaşır sadece haz odaklı yaşamaya başlarsa, o toplumda çözülme ve dağılmalar başlar. Bunu çok iyi bilen emperyalizm, bugün o çürümeyi yaratmak için bilinçli yoz kültürü pompalamaktadır. Hatta, bu konuda çeşitli teoeriler de üretmiştir. Doğada yüzde iki gibi olan cinsel sapma, bazı ülkelerde yüzde ellilere kadar çıkmaktadır. Filmlerle ve yayınlarla bunu normal göstermeye çalıştıkları gibi, insanın kendi cinsiyetini seçebileceği iddia edilmektedir. İnsanoğlu, mağaralardan bugünkü çağdaş yaşamına ulaşıncaya kadar pek çok evrelerden geçmiştir. Toplumsal yaşam, sevgiye dayalı tek eşli evlilikler, bu uzun yaşam deneyimlerinin sonucudur. Birdenbire bu köklerden kurtulmaya kalkmak, insanoğlunu yalnızlaştırır, kendine yabancılaştırır. Gelecek, elbette yaşam tarzını doğaya ve insanlık birikimine uygun olarak inşa edenlerin olacaktır.