YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NUN PANAROMA ROMANINDAKİ KADIN KAHRAMANLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME

4 Aralık 2022

Mart 1889 tarihinde Kahire’de doğmuş olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Türk edebî hayatını toplumcu bir bakışla kaleme alırken, tüm eserlerinde gözlem yapma özelliğinin nesnel ve güçlü yansımaları görülür. Bu özellik, okuyucuya Tanzimat-Cumhuriyet arasındaki gelişmelerin keskin çizgilerle anlatılmasında rol oynar.

Resmini çektiği dönem, genç Cumhuriyet’in heyecanla başlayan devrimci atılımlarını, savaştan başlayarak kurtuluşa kadar geçirdiği zorlukları, uygulanmaya başlanan yeni siyasi, toplumsal, ekonomik kanunları ve bunların toplumdaki yansımalarını da içermektedir. “İnkılâp taraftarları, aleyhtarları, Dünya Savaşı’nın çalkantıları ile bozulan mali dengeler, insanların gelirleri arasındaki uçurumlar, bozgunculuk yaparak kolay yoldan zengin olan insanlar, siyaset sayesinde mevki sahibi olanlar, toplumun içinden farklı manzaralara işaret eder. Yazar, bunları eleştirel bir bakış açısıyla anlatır.”(1)

Eserlerine kronolojik sıra ile göz gezdirdiğimizde, imparatorluğun çöküş yıllarından başlayarak baskıdan kaçan aydınları incelediğini, ardından gelen toplumsal çözülüşü anlattığını, din bezirganlarının, tekkelerdeki yozlaşmanın etkisini ele aldığını, yaşadığı toplumsal çürümeyi, başlayan milli mücadeleyi ve içinde köylünün durumunu, Cumhuriyet’in ilk yıllarını ve karşı karşıya olduğu tehlikeleri incelediğini görürüz.

Panaroma, tüm romanlarında incelediği ve yorumladığı konuların tam bir uzaktan bakışı, resmidir. Karaosmanoğlu’nun bağlılığının ve inancının gelişen olaylarla sarsılması ve karamsarlaşması, devrimlere inancını sarsmamakla birlikte, nedenlerini ve nasıl engelleneceğini Türk Toplumu’nun yaşam tarzına göre kaleme aldığı bir romandır. Romandaki olaylarda, 1923-1950 yılları arasında yaşanan gerçekler temel alınmıştır, bu özelliğiyle bir “BELGE ROMAN”dır.

Edebiyatımıza getirdiği yeniliğe göre, aynı zamanda bir “TEZ ROMAN”dır. Olumsuz etkilenmeleri, Cumhuriyet’in atılımlarının savaştan başlayarak kurtuluşa kadar geçen zorluklarından, uygulanmaya başlanan yeni siyasi, toplumsal, ekonomik gelişmeleri ve bunların toplumdaki yansımalarından kaynaklanmaktadır.

Temel olarak, kuruluştaki hedef,heyecanve amaçların, gerekli kadro ,örgütlenme, laikliğin halk tarafından yeterince içselleştirilememesi ,isyanlar,uluslararası ekonomik buhranların etkisi nedeni ile halkın baştaki coşkusunu kaybetmesinin nedeninin devrimlerin donmasına neden olduğunu tezine dayandığını ileri sürmektedir.Ancakbizim bakış açımız, 1923-1950 yılları arasında Türkiyede yaşanan toplumsal , siyasal eknomik,kültürel değişikliklerin Panaroma’da sergilendiği ölçüde kadınların temsilyeti açısından olacaktır.

 Karaosmanoğlu, öncelikle ataerkil kültürün bir insanıdır. Türk toplumsal hayatında kadınlar lehine yaşanan tüm olumlu gelişmelere karşın, kadına bakışı, değerlendirişi romanlarında ele aldığı döneme ait özellikler içermektedir. Temel olarak “Yakup Kadri’nin aile kavramına önem verdiği, karakterlerin yaşadığı olumlu ve olumsuz yaşantıları aile hayatının yansıması olarak gördüğü, kadının birey olarak çevrenin tüm olumsuz etkisine rağmen kendisini geliştirebileceğine inandığı’nı söyleyebiliriz.(2)

Bu çerçevede Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, roman ve hikâyelerindeki kadın karakterlere rol verirken, Cumhuriyet’in sağlamaya çalıştığı kazanımlar yönünde kadının değişimini, toplumun kadın algısını, yeni ortaya çıkan toplumsal yapı içerisinde kadının konumunu, sert vurgularla dikkat çekecek şekilde ortaya koyduğunu söylemeliyiz.

 Bu bakış açısı üzerinden giderek Panaroma’da yer alan kadın karakterlerin bir değerlendirmesini yapmayı denediğimizde:

 Neşide Hanım: Batılılaşmayı yanlış anlamış ve Cumhuriyet değerlerinin yanlış yorumlanmasını temsil eden bir anne olarak sınıflandırmamız gerekir. Nedim ve Sevim adlı iki çocuğunun güzelliği ve toplumdaki etkileri ile öne çıkma çabaları görünmektedir.

“…Yıllarca şahsiyeti silik bir adamın karısı olmak zilletiyle körleşmiş nefsi, oğlunun bu monden muvaffakiyetlerinde sanki son gürlüğüne ermiş gibi olur, …herhangi bir mecliste, herhangi bir vesileyle yanındakinin kulağına eğilip “Kafir çocukta şeytan tüyü mü var nedir bilmem ki?” diye tekrarladı” (3)

Sevim: Yaşam biçimi bakımından sınırlarını zorlayan genç kız. Sevim karakteri, ölçüsüz davranışları ve kadın ahlâkı konusundaki düşünceleri bakımından yozlaşmış bir kızdır. Kadına özgürlük alanı tanıyan ve kadını saklayarak toplumsal ahlâkı korumaya çalışan zihniyet arasındaki mücadelede net savrulan bir genç kızdır. Savrulmanın sonu çöküşle sonuçlanmıştır.

“Buna rağmen Ragıp bey, işin bu tarafına hâlen gereken ehemmiyeti vermemektedir. Zira, Sevim bir takım ecnebi delikanlılarla düşüp kalkmaya başladığından beri onda ne idrâk ne akıl kalmış, tam mânâsıyla baştan karaya vurmuştu.” (4)

Nebile: Nebile, üç kez evlenmiş, üç eşi de ölmüş komiser Hamdi Bey’in eşidir. Nebile, Hamdi bey’in evlilik içindeki yaklaşımlarının anormalliğini tesbit edip, izleyip, sonuçta üç eşinin de “Kundak Oyunu” gibi bir oyunla gıdıklayıp katılmasını sağlayarak öldürdüğünü keşfedip, cinayetleri ortaya çıkaran güçlü bir kadındır.

“….İşte tam bu sıradaydı ki, bütün azâsını serbest hisseden Nebile, yatağın içinde yay gibi gerindi, sonra birden bacaklarını Hamdi beyden yana çevirip onu iki ayağıyla göğsünden iterek yere yuvarladı. Hamdi bey, bir uzun müddet yerde sesiz ve hareketsiz kaldı. Zira göğsü üzerine yediği tekmenin şiddetiyle nefesi kesilmişti.

.… Yarı giyinmiş bir halde ve eşyalarının bir kısmı koltuğunun altında kendini kapıdan dışarı attı, fakat bir saniye geçmeden geri döndü, Yerde yatan, zahmetle soluk alıp inlemeye başlayan adama doğru bir kaç adım attı. Ona yırtıcı kuş gözleriyle baktı..baktı..Sonra birden ayağını kaldırıp iskarpininin uzun ve sivri topuğuyla, Hamdi beyin kafasına vurdu ve:

-Al dedi, bu Zehra’nın hakkı için,
Bir daha vurdu.
-Al, bu Mebrure’nin hakkı için,
Bir daha vurdu
-Al bu da Muazzez’in hakkı için..

Bana da hesabını vereceğin gün uzak değil..”(5)

Seniye Hanım: Geleneksel değerler bağlı aile kutsiyetine inanan bir anne. Eşini vefatından sonra Fuat ve Semra adlı çocuklarının aile kavramından kopmadan yaşaması için çaba gösteren,toplumsal yeniliklerin onları bu ilişkileren koparmasından üzüntü duyan bir anne.

“…Semra evde bulunmadığı günler-zira genç kız bazen eski kolej arkadaşlarını ziyarete gider vegece yatısına kalırdı.-Fuat’ın bir kere olsun kız kardeşinden haber sorduğu vaki değildi.Oğlunun bu ilgisizliği Seniye Hanımefendinin gözünden kaçmamakta ve yüreğini sızlatmaktadır (……)Bundan bir kaç zaman öncesine kadaranasıyla kızkardeşi üzerine titrer görünen bu tatlı sözlü,güler yüzlü iyi yürekli çocuk şimdi yerini haşin,huysuyz nobran bir delikanlıya,Seniye Hanımefendi’nin bazı örneklerini görüp tanıdığı gençlerden birine terketmiş gibiydi.”(6)

Neriman Hanım: Toplumsal olaylarla, çevresindeki gelişmelerle ilgili sosyal bir kadın. Beslemesiyle evlenip, ondan çocuk sahibi olan Hacıemin’in, hayatındaki değişiklikler, nikahın yasal olması, eşinin ilgilendiği “nüfus meselesi”ne ilgisi, Dil Cemiyeti’nin türettiği sözcükleri eleştirmesi bakımından önemli bir karakterdir.

“……Gel, hanım ininceye kadar sana evi göstereyim, epeyce değişiklik bulacaksın dedi. Yeni yaptırdığı fumoır’ını bir hayli genişlettiği yemek odasını gösterdi. Oradan yarı ser, yarı veranda şeklinde bir camekânlığa çıktı.

Neriman Hanım bahsin gittikçe ciddileşip ağırlaşmasının önüne geçmek için:

“Camekanlık lakırdısını da yeni işitiyorum, bu da mı “Dil Cemiyeti’nin icadı?” dedi.” (7)

Emeti Nine: Emeti Nine görmez, kördür. Kocasını ve iki oğlunu vatana feda etmiş ve Nefise ile Ali adında iki torunuyla yaşamına devam eden bir kadındır. Dünyası, iki torunudur. Atikler Köyü’nün merasız kalması, davanın kaybedilip avukatın gitmesi, gözbebeği torunları için endişelenmesine neden oluyordu. Merayı koruyan torun Ali ve köpeği Karabaş’a yapılan saldırıdan sonra meralar için bizzat koşturuyordu.

“…Öbür yandan Ali ile Karabaş’ın köye dönüşleri bundan parlak olmadı. Çocuğun kafası birkaç yerinden yarılmıştı, omuz başından çıkmış olan sol kolunu sağ eliyle boşuna dsteklemeye çalışıyordu. .…..Karabaş ise yalnız topallamakla kalmıyor, hayvancağız kimbilir kafasına kaç sopa yemiş olacak ki o tatlı insan bakışları gözkapaklarının şişleri altında kaybolup ona kör bir köpek hali gelmişti. .….Emeti nine, karşıki evden sökün ederek ve bir şeyler bağırarak geliyor: “Bebem, bebem, söyleyin bebem nerde; n’oldu bebeme?”

“.….Muhtar, kendi mesuliyeti altındaki bu heyetin maneviyatını kalkındırmak lüzumu hissetmiş olacak ki, hemen lafa katıldı: “Saçma sapan söylenip durmayın orada.. İtin ettiğinin hesabını sizden soracak değiller ya…..Ben dava açacağım zaten onun için, emme bekliyorum bakalım, çocuk ölecek mi kalacak mı? Eğer ölürse, o zaman cinayet davası açarız, kalırsa darp ve cerh davası. Şimdi Cumhuriyet devri: Öyle herkes her aklından geçeni yapamaz. Ganun var, Ganun. Anlıyor musun?(8)

Nefise: Emeti ninenin torunu, babasının sehit oluşundan sonra bakıp büyüttüğü her şeyini kotaran köylü kızı.

“…Yavruyu,parmaklarının ucunu keçi sütüne bana bana o beslemiş, o emzirmişti. Helal olsun kızcağıza. İşte şimdi yetişmiş, on üç-on dört yaşına basmıştı ve yıllardan beri nineciğine o bakıyor, nineciğini aşını o pişiriyor, çamaşırlarını o yıkıyor, eli değdikçe bitlerini o ayıklıyordu. Evet helâl olsun ona. Çünkü yavrucuk, hakkını çoktaan ödemişti.” (9)

Hemşire Gertrude: Hitler’in zulmünden kaçarak Dr.Namık Ahmet’in yanında hemşirelik yapmakta olan yarım kan yahudi Alman kadın. Gertrude, ajan olduğu gerekçesiyle hükümet tarafından sınır dışı edilip yurdu terk edecekken, konsolosluk talebini doktorla beraberken yaşadıklarından dolayı onaylamıyor. Gertrude .….ta yaşamaya karar veriyor. Ancak çöküşünü engelleyemiyor. Kendisini taşıyan arabanın arıza yapmasını Gertrud’ün köpeğinin varlığına bağlayan şoförün, köpeği arabadan atmasının ardından geçmişiyle arasındaki tek bağı bu köpek olan Hemşire Gertrude, bir karanlık uçuruma doğru tek başına yuvarlanacaktır.

 “…..Yarın sabaha hazırol birkaç alman casusu var hududa sevkedeceğiz” dediği zaman tepesi atmış,bağırıp çağırmaya başlamış….fakat bütün bu mızıkçılıkların hiç biri işe yaramamıştı. Nitekim, sabah olup da iki süngülü jandarmanın refakatinde casus dedikleri akıllı uslu efendi görünüşlü 4 erkekle, gözü yaşlı bir genç kadından teşekkül eden esir ya da sürgün grubunu görünce, güya casusların başı kadınmış ya da asıl casus bu kadınmış, öbürleri kendilerini geçirmeye gelmişler gibi hep gözlerini ondan yana devirerek bir kaç defa üst üste: “Böyle de casus mu olurmuş fesuphanallah” diye söylendi.

Dr.Namık Ahmet son çare olarak Gertrude’un Polonya’dan, Romanya’dan Çekoslavakya’dan göç edenlerin arasına katılıp doğrudan doğpruya Filistin’e sewvkedilmesi için uğraştı Onda da muvaffak olamadı.…” (10)

Hamiyet: Hapisten çıkan hamdi beyin yardımcısı. Meraklı, girişken. “…Bundan başka kendisine yardımcı olaraık kullandığı Hamiyet isminde küçük bir muhacir kızı vardı ki şeytan gibi bir yaratıktı. Onun yalnız suyunu taşımak ateşini yakmak çarşı-pazarına koşmakla kalmıyor,burnunu her şeye sokuyor gözünden hiç bir şey kaçırmıyor, Hamdi bey’e bir an rahat nefes almak imkanını vermiyordu.”(11)

Kevser: Sokak çocuğu Pertev’in karısı’dır. Hamiyetle kardeştir. “…Ve Hamiyet Kevser ablasını alıp onun yanına getirivermişti. Bu yeldirmeyle pardesü arası eski püskü bir kadın mantosu içinde kaybolmuş incecik bir kızcağızdı ve ilk bakışta Hamdi bey üzerinde yaptığı etkiye hayâl düşüklüğünden başka bir mânâ verilemezdi. Fakat Kevser, nemli badem yapraklarını andıran yeşil gözlerini Hamdi Bey’in yüzünde gezdirerek tatlı, dokunaklı bir sesle derdini dökmeye koyulunca yavaş yavaş her şey değişmeye başladı.” (12)

PANORAMA romanı, baş kahramanın olmadığı, toplumun her kesiminden insanları çok geniş bir yelpaze içerisine alarak çok çeşitli yönleriyle inceleyen bir romandır. Yurtsever, düşmüş, mağdur, savaşçı, geleneksel, yabancı kadınlar ayrıntılı betimlemelerle yer alır. Toplumda yerleşik kadın-erkek ilişkileri çerçevesinde değerlendirmeler yapar.

Kadın kahramanları:
Taşralı, kasabalı, köylüler,
Batılı değerleri benimsemiş burjuva kökenli kadınlar,
Geleneksel Türk aile yapısının temsilcisi kadınlar
olarak ayırabiliriz.

Bu sınıflandırma, Karaosmanoğlu bakışında çok ayrıntılı tanımlarla yer almaktadır. 1923- 1950 Türk siyasi tarihinde yeralan toplumsal, siyasi ve ekonomik gelişmeler, Devrim’in durduğu, donduğu hatta gericileştiği düşüncesiyle derin endişe taşıyan yazar, kadın kahramanlarına olumsuz yaklaşır. Kadınlarla ilgili benzetmeleri “Pars, yılan, kuş, soysuz karı” gibi olumsuz benzetmelerdir. Kadınlar arasında yaşananlar, aynı zamanda kuşaklararası kültür çatışmalarının da örnekleridir. Panaroma’da, üstte yapılan inceleme çerçevesine göre, Cumhuriyet’in geçirmekte olduğu süreçte kadınlar, sosyal düzenin çatışan, dinamik unsurları olarak görülmektedir.

LEMAN KARAOSMANOĞLU

Yazarın kadınlara verdiği rollerde, eşinin etkisinin olduğunu da görebiliriz. “Aziz Rakibem” diye nitelendirdiği bu kadın,bir paşa kızı, siyasetçi kardeşi ve sefir eşi Leman Karaosmanoğlu’dur. Leman Karaosmanoğlu’nun da Cumhuriyet dönemi uygulamalarının merkezinde yer alan kişilerle yakın ilişkileri olmuştur. Leman Karaosmanoğlu, Osmanlı mutasarrıfı Mehmed Asaf Paşa’nın kızı, Türk Siyasi Tarihi’nin önemli isimlerinden gazeteci ve milletvekili Burhan Belge’nin kız kardeşidir. Onun Cumhuriyet Tarihi’nde bir kimlik kazanmasının sebebi, hayatındaki erkeklerdir diye düşünülebilir.. Kocası ile çıktığı seyahatlere dair notları ile sefire olarak katıldığı toplantıların kayıtları da, bu kişisel tarihin nasıl oluşturulduğunu gösteriyor. Bununla birlikte Leman Hanım, Yakup Kadri’nin karısı ve Burhan Belge’nin kardeşi olmanın ötesinde de ilginç bir kişiliktir. Osmanlı döneminin son yıllarında doğan bu kadın, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte öncü olan okuryazar kadınlardan biridir. İyi bir öğrenim görmüş, toplumsal sorunlara her zaman ilgi duymuştur. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yetişen Leman Hanım’ı Türk modernleşmesinin öncülerinden biri saymalıyız. Leman Hanım “evrak-ı metrukesinin” başkalarına sunulacağını varsaydığı ya da bunu beklediği için, gün ışığına çıkmasını istemediği malzemeyi yok etmiş, bir çeşit otosansür uygulamıştır. Bunu ailesini koruma içgüdüsüne bağlıyoruz. Kocası bir gecede Tiran Büyükelçiliği’ne sürülen, kardeşi Yassıada’ya, yeğeni hapse gönderilen bir kadın için bu durum belki de kaçınılmaz bir tercihti. Son olarak bir soru daha akla gelebilir. Bütün bilgisine ve özel hayatındaki bütün cesaretine rağmen, kamusal alanda kendi başına var olmaktan çekinmiş olsa gerektir. Atatürk’e verdiği bir cevapta, “Nerede öbür hanımlar? Sadece birkaç hanım mı inkılâpta öne atılacak?” derken, o dönemde yazmaya başlayan birkaç kadından biri olmak yerine, yakınındaki öncü erkeklerden birinin yanında yürüyen bir kadın olmayı tercih ettiğini söylemiş olmuyor muydu.” (13)

SONUÇ:

Karaosmanoğlu romanlarının eleştirilecek yanlarından biri, biçim kaygısı gütmemesidir. Toplumun her kesiminden insan, aynı ince ayrıntıyla betimlenmiştir. Baş kahraman yoktur.

Yaşadığı dönemin gerçeklerini yazmış da olsa, kendisinin de vurguladığı gibi, devrimi ileri götürecek kadro ve birikim, bilimsel çözümlemeler yoktur.

Kendi adına konuşturduğu kişilerin devrimin donduğuna ilişkin iddialarına ragmen:

“…Halit Cahit “Hayır” diyordu, kabahat bu sistemde değil, onu yanlış kullananlardadır. Bütün yemiş verecek dallarını kesip onu küskütük kupkuru bir ağaç haline sokanlardadır.” yaklaşımıyla Cumhuriyet devrimlerinden umutlu olduğunu belli etmiştir. (14)

Cummhuriyet Devrimleri’nin başarısının gecikmesinin nedeninin, kapitalist yönetimin emperyalist saldırıları olduğunu hatırlamakta yarar var. Kurtuluş Savaşı kadın erkek, çoluk çocuk imeceyle savaşan bir ulusun zaferidir. Dünyada ermperyalizmi her türlü eksiklik ve olanaksızlığına ragmen yenen üç ülkeden biri olan Türkiye, Milli demokratik devrimini tamamlayacak ve Dünyanın yeni konumlanması içinde Avrasya’da da yerini alacaktır. Türkiye’de gelişmekte olan Milli kadın hareketi, neoliberal yaklaşımların saldırılarını örgütlü olarak püskürterek kadın- erkek beraberliği ile yeni dönemde Türkiye’de emperyalist yozlaşmanın önüne geçecektir Nitekim bu konudaki umut, Panaroma’da da açıkça söylenmektedir:

“Ahmet Nazmi ve Cahit Halit ile tartıştığı mektuplarında “Ve Milli Mücadele Destanının nice sahneleri gözümün önünde canlanıyordu. Ecevit Dağı’nın yokuşlarını tırmanırken mermi yüklü kağnıları güden çatlak tabanlı Anadolu kadınlarının arasında gördüğüm yüksek ökçeli iskarpinlerini eline alıp yürüyen ipek çoraplı nazenin İstanbul kızları, han odalarının tuğla döşemeleri üzerinde askere çağrılmış köy delikanlarıyla sırt sırta koyun koyuna kıvrılıp yatarken rastladığım şehirli aydın gençler, o zamanki gülümser yüzlerini yılların ötesinden bana çeviriyorlar.”…Biz yine hep birlik buradayız, yine O’nun arkasından aynı ümit, aynı cüret, aynı şevkle yürümekteyiz.. İleri zengin ve güzel vatan yolunda..” der gibiydiler.” (15)

DİPNOTLAR:

(1)https://arastirmax.com/tr/system/files/dergiler/79199/makaleler/7/1/arastirmax-bir-doneme-isik-tutan-roman-panora
(2)htpps://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12397/7331/220274.pdf?sequence=1&isAllow
(3) Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 31.
(4) Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 432
(5) Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 186
(6)Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 305-306
(7)Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 283
(8)Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 266,267,268
(9) Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 259
(10) Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 412,423,424
(11)Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 546
(12) Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 549,550
(13)https://docplayer.biz.tr/8268029-Bahar-gokpinar-muphem-bir-kadinin-feminist-biyografi-ile-kurgulanisi-ayse-leman-karaosmanoglu.html
(14) Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 579
(15) Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Panaroma,İletişim Yayınları,11.baskı 2021,sayfa 120