Basına yansıyan haberlerden kadın cinayetlerinde son iki haftadır artış olduğu gözleniyor. Nasiba Mamatklova, Ayşegül Aktürk, Carmen Florentina Aydoğan, Hatice Çelik, Miray Yılmaz, Nargül Yıldız, Güler A, Eda Nur Şahin, Aslıhan Alkılınç…Kimi ateşli silahla vurularak, kimi bıçaklanarak, kimi boğazı kesilerek, kimi boğularak…İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da, Konya’da, Maraş’ta, Elazığ’da…Boşanmak istediği eşi, sevgilisi, reddettiği komşusu tarafından…Ya da başka bir kadını kurtarmaya çalışırken…İsimlerini yazıp geçince içimiz acıyor. Her biri koskoca bir dünya; yaşadıklarıyla, yaşayamadıklarıyla, geride bıraktıklarıyla.
Aydınlık için köşe yazımı Cuma sabahları yazıyorum. Yazıya başladığımdan bu yana üç kadının hayatını kaybettiğini öğrendim. Tekirdağ’da Nermin Yumuşak eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Bursa’da uzun zamandır fuhuş ve kadın ticareti yaptığını itiraf eden zanlı, B.Ş.’yi kadın ticareti anlaşmazlığı bahanesiyle öldürdü. Denizli Çivril’de Ahmet Çakar eşiyle tartıştı; önce eşini, sonra 11 ve 8 yaşındaki iki oğlunu av tüfeğiyle vurdu, ardından kendi yaşamına son verdi.
Silah tutukluk yaptığı için ölümün kıyısından dönen de var… Derya Elbasan 18 yaşında evlenmiş, iki kız çocuğu annesi. Boşanma davası açarak kızlarıyla başka bir eve taşınıyor, bir firmada sekreterlik yapmaya başlıyor. Sabah işe giderken eşi yolunu kesiyor, silah tutukluk yapınca kabzasıyla yüzüne vuruyor, yere düşürüp tekmeliyor. Şöyle anlatıyor Derya; “Son 10 yıldır kurtulmaya çalışıyorum. Defalarca şiddet gördüm. Ne düğüne ne cenazelere gidebildim. 10 bayram anneme gidemedim. Göndermedi. Kıskançtı, hastaydı. Cezaevinden sonra çok değişti. Madde bağımlısı oldu. Sığınma evinde de kaldım. Boşanma davasını geri almamı istiyordu. Silah iki kez tutukluk yaptı. Şans eseri hayatta kaldım. Öyle bir tekmeledi ki bunu hiçbir canlı başka bir canlıya yapmaz. Şu an yanıma getirseler bunları ben ona yapamam. Kızımın çocukluğu bana pansuman yapmakla geçti. Çocukluğunu yaşayamadı. ” Ve soruyor; “Şu halde olmam için onun ne sebebi olabilir?”
Bahanesi, gerekçesi olamaz. Kadına şiddet insanlık suçu.
Kadın cinayeti verileri aydan aya değişkenlik gösterebiliyor. Çünkü sorun tek bir değişkene indirgenemiyor ve ciddiyetini koruyor. İçişleri Bakanlığı’nın 26 Mayıs tarihli açıklamasında, bu yılın ilk 4 aylık döneminde kadın cinayetlerinin geçen yılın aynı dönemine oranla %36 azaldığı ifade edilmişti. Resmi kaynaklara dayanan bu bilgi de doğruydu ve o zaman ifade ettiğimiz gibi alınan tedbirlerin, yükselen kadın hareketinin sonucuydu. Kesin olan şu ki; kadına yönelik şiddet çözüm bekleyen büyük bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Art arda meydana gelen vakaların korku ve kaygı yarattığı açık. Bu iklimi yok etmek siyasi kararlılık gerektiriyor. Siyasi kararlılık, toplumu seferber edebilme gücü ile birleşirse tablo değişir.
Eğitimden medyaya, hukuktan ekonomiye, siyasetten kültüre her alanda çözüm önerilerimizi pek çok kez madde madde sıraladık. Şimdilik şunun altını çizmekle yetinelim: Şiddet mağdurunu korumaya dönük önlemler ile şiddeti doğuran sebepleri ortadan kaldırmaya yoğunlaşan köklü çözümler birbirinden ayrılamaz.
Vebali birilerinin boynuna yüklemek ya da ezberleri tekrarlamak en kolayı. Ancak samimiyetten uzak, meselenin anlaşılmadığını gösteriyor, ihtiyacı karşılamıyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele; çok yönlü, bütüncül bir yaklaşımı ve toplumun tüm kesimlerinin tavizsiz mücadelesini gerektiriyor. Tabi ki doğru program etrafında.
Kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet her şeyden önce; emperyalizmin ulus devlete karşı saldırıları sebebiyle süren ortaçağ ilişkilerinin ve bu ilişkilerden beslenen neoliberalizmin yol açtığı çürümüş kültürün sonucudur. Cumhuriyet Devrimini yaşayan Türkiyemiz, bu yıkımla mücadele edecek program ve birikime sahiptir. Kadınıyla erkeğiyle el ele verecek, üstesinden geleceğiz.